20120128

Sonra...

(...)Sonra ne oluyor biliyor musun? Götünün donduğu bir ocak akşamında, sakin sakin evine yürürken onun parfümü çalınıyor burnuna. Dönüp bakakalıyorsun yanından geçen çocuğa, senin çocukla alakası yok ama izliyorsun yine de, uzun bir süre...

Bambaşka şehirlerde, bambaşka hayatlar yaşarken; bir de zaman geçmişken üzerinden, hala gözlerin dolduğu için daha da doluyor gözlerin sonra...

Sonra söyleniyorsun kendi kendine bir gece yarısı, elinde sigara, bardağında kahve: “Sıkmayın arkadaşım şu parfümü... sıkmayın.” (...)

20120126

Hüzün


Aşağıya inişimin, batışımın saati; Çünkü bir kez daha insanların arasına karışmak istiyorum...Bu arada zamanı olan birisi olarak konuşuyorum kendime...Hiç kimse yeni bir şey anlatmıyor bana, bu yüzden anlatıyorum kendi kendime.
                                                                                          F. Nietzsche
                                                                                     
Nietzsche'ye göre, insanoğlu sadece kendini korumak ve yaşamak istemez aksine asıl isteği daha da güçlü olmaktır. Kendisini "Filozoflar içinde ilk psikolog" olarak tanımlayan Nietzsche, Psikanaliz'de kullanılan "BilinçAltı"kavramından ilk kez bahseden kişi olmuş.

Bu blogu açtığımda kendimi okula başlayacak hevesli bir çocuk gibi hissettim. İşi gücü bırakıp yazmaya değer bir şeyler bulmaya sürükledim kendimi, belkide istediğim biran önce içimdekileri dışarı atmak onları oradan men etmek, taşımamaktı. Bilmiyorum.


Başıma çok ağır bir şeyle vurdular. İçimde üzüntüden daha derin, kördüğüm olmuş çözülmez bir acı var. Görünmez izler ve gölgeler ya da dile getirilmesi olanaksız daha tuhaf ve derin şeyler..Bazen ben ben değildim, uzaklardaydım olmak istediğim yerde. bazen de hayallerimdeydim çünkü orada başka bir ben vardı, bambaşka bir ben kurmuştum tam da olmasını istediğim gibi orada her şey.. Ama gerçek hayata dönüşüm uzun sürmüyordu. Hani Sinema'ya gidersin orada ortalama 2 saat filmi seyreder çıkarsın. Işıklar yandığında böyle garip bir şey olur içinde, bocalarsın; Çünkü filmin verdiği o Dünya'dan başka bir gezegene atlamış gibi olursun ya da gezegenden Dünya'ya fırlatırlar seni. Film biter gerçek hayata devam ederiz ya hani. İşte böyle bir şey..Düşünmeden yaptığım ya da bilmeden yapmak zorunda kaldığım bir sürü şey..


Bir insana acıyacağına öldür daha iyi diye düşünürüm hep. Acınmanın dilini bilmiyordum. Kendime kapandım. Alışılmış tavırlara uymaktan, oturup birine ağlaşmaktan acizdim. Kim bana akıl satmaya kalkışsa içimde bir şey hızla geri çekiliyordu. İnsanın narkoz altındayken kendisine yapılanları hatırlamaması ne büyük rahatlık. Rüyalarımda bile rahat yoktu bana. Ertesi sabahı düşündüğümde bana hala şimdi duygusu veren seslerden ve görüntülerden başka bir şey gelmiyor aklıma.


Kendi kendimle hesaplaşmaya yöneldim sonra.Henüz 20'lilerde olduğum halde hayata yeniden başlamayı, kendimi baştan yaratmayı özlüyorum. Birini beklersin. O birinin bütün bu düşüncelerden sıyrılıp çıkarmasını.. Herşey yolunda zannedersin halbuki kendini kandırırsın. Ezilirsin, hırpalanırsın, acıtır seni. Yüzüne vurur hayatını geçmiş bırakmaz ki yakanı. Boşuna uğraşırsın sen unutsan bir başkası gelir hatırlatır. Unutmak diye bir şey yokmuş ben bunu anladım. Kandırmak varmış, kendini inandırmak..Olanları sorgularsın; Çünkü haketmediğini düşünürsün. Konuşamazsın, anlatamazsın anlamazlar ki seni. Yaşamamıştır çünkü.. İçimdeki Sesler Korosu'nda bahsettiğim, orada yaptığım şey gelir hep başıma. Haykırmak istersin duymazlar, hesaplaşmak istersin. Peki kiminle? İşte burada zamanın o ana dönmesini istersin. Zaman geri aksa ne olacak peki? Şimdiki aklımla mı o günkü aklımla mı yönlendirirdim olanları? Şimdiki aklım olmayacaksa geri dönüşün ne anlamı olur du? Belki de bu yüzden yoktur geri dönüş! 

20120125

İçimdeki Sesler Korosu


 Geceleri uyku tutmadığında bir bir çıkıyorlar ortaya. Birinden diğerine, berikinden ötekine doğru hızla atlayarak düşünüyorum. Ne çok ses var, ne çok gürültü... Hangisini dinlemeli yada doğruyu nasıl bulacağımızı bilemeyiz bazı zor zamanlarda. Olumlu-olumsuz bir karar beklenir, bazen yol uzar yada beklenen sonuç gerçekleşir bazen de bir bakmışız olmayacak yerdeyiz. Zira düz mantığın yolundan şaşmazsan bir şeycik olmaz.

Aylardan Temmuzdu. Kasımdı, ocaktı, marttı, nisandı..
Saçlarımı beceriksizce toplamışım. Makyajım da çalakalem, bir gözüme bir gözümden daha çok far sürmüş, gene taşırmışım. Antalya'dayım o zamanlar, yaz okulunda..kulaklığımı da alıp alalacele çıktım evden maksadım biraz dolaşıp hava almak sahile inip düşünmekti. Güneşin batmasına yakındı sahile inip kumların üzerinde kendimi buluşum. Derken biraz ötemde bir kız belirdi gözüme. Belli ki bir şeyler olmuş, saklamaya çalışıyordu ağladığını. Bir süre onu takibe aldım göz ucumla, baktığımı anlayıp rahatsız etmek istemedim. gizlice izledim. Sanırım öyle 15 dakika geçirdim. Yanına gidip konuşmak istedim biran. Sonra saçmalama otur oturduğun yerde dedi bir ses(hoşuma gitmedi bu ses). Biraz daha bekledim ve kendimi ikna edip kalktım bir hamleyle gittim yolda caymak istemiyordum çünkü.. Klasik bir soruyla daldım muhabbete: İyi misiniz? Bu soruyu sorduktan sonra bana ''teşekkürler.. iyiyim bir şeyim yok, biraz canım sıkkın'' gibi şeyler demesini bekliyordum. Beklentim olmadı. ''Neden böyle olmak zorunda mıydı? Ben ona değer verdim onun için değişmeye çalıştım, hayatıma ona göre bir yön verdim adam yerine koyup ailemle tanıştırdım. Ama yooook! yaranmak ne mümkün.'' O bunları anlatırken kızın yüzüne hayretle baktım, hiç beklemediğim bir şeydi şaşkınlık içindeydim. Sonra devam etti. ''Kısacası aldatıldım. Ben zaten hayal aleminde yaşamışım, o bambaşka dünyada ben bambaşka yerdeymişim. İşte aptallığıma, hırsıma, kırılan gruruma ağlıyorum'' dedi. Bir şeyler söylemeliydim ama hala şaşkınlığı atabilmiş değildim üzerimden, sanki en yakın arkadaşına anlatır gibiydi tavırları. Şaşkınlığımı bir kenara itip üç-beş cümle kurmak istedim ama ne desem aynı modda olacaktı etkisini üzerinden atana dek. Anneanne'min her fırsatta bize anlattığı o sihirli cümleler geldi aklıma: ''Sevgililerin buluşmasının ve hatta konuşmasının bile hayal olduğu zamanlarda yaşanırdı eskilerde aşk. herşey çok daha farklıydı, gözlerle anlaşılırdı, pencerelerden görürdük birbirimizi'' (derdi), işine yaramayacağını bilsem de bunları ekleyerek devam ettim: ''Alışkanlıklara teslim oluyoruz, böylesi daha kolay geliyor. Bir rehavet bir koyvermişlik..'' Bir durgunluk bir kasvet çöküyor, daha fazla uzatamıyorum lafı. Bir sessizlik oluşuyor. Sonra sırtını sıvazlayıp  bir hoşcakal bile demeden ayrıldım oradan. Ama pişmanım. Çekingenliğimin esiri olmuşum halbuki ne var ki hepimiz insanız neticesinde.

Dışarıdan bakınca hep aynıyız ama içimiz renkten renge giriyor. Bazı bazı aklıma gelir o kız, üzülürüm her seferinde. Çünkü o zaman da aşıktım ama acısını çekmiyordum. Eğer çekseydim o gün orada saatlerce o kızla muhabbet eder miydim? Oradan hiçbir şey demeden ayrılır mıydım? Belli ki dolmuştu ve içindekileri atmak istiyordu neden dinlemedim ki daha fazlasını? En azından o rahatlayana dek, anlatmak istediklerini dinlemeliydim. Şimdi başkası olsa aynı şeyi yapar mıyım? Yapmam! Çünkü dersimi aldım. Ya o güne o ana dönüş olsaydı? Yine aynı şeyi yapar mıydım? 

20120124

Önsöz

Uzun zamandır açmak için sabırsızlanıp ancak ne yazacağım düşüncesiyle sürekli ertelediğim bloguma sonunda kavuştum.:) Hep okuyacak değildim ya birazda siz beni okuyun istedim, çünkü benim de söyleyeceklerim var içime atıp bir dağ gibi büyüyen hallerimi vee tabii ki güzel olan herşeyi paylaşmak istediğim şeyler var. Okutacak birini bulamayacak olsam da kendimi rahatlatmak amacım. Yine de beni yalnız bırakmayacağınızı düşünüp cesaretlendiriyorum kendimi.
Galiba biraz kendimden bahsetmenin sırası geldi (bunu hiç sevmiyorum işte).
Yaşım 23(ayıptır söylemesi doğum günüme de birkaç gün kaldı:)), Bursa'da yaşıyorum, Önlisans mezunuyum. Çoğunuz gibi kpss için hazırlanmakta ve dersaneye gitmekteyim. Üç kardeşiz, büyükleri benim. Biraz deliyimdir, biraz dolu. Güzel olan herşeyi severim, arkadaşlarımla olmayı, gezmeyi, tozmayı, fotoğraf çekmeyi ve kitap okumayı çok çok seviyorum birde saatlerce hayal kurabilirim. Matematik demezseniz anlaşırız zira en nefret ettiğim derstir. Pazartesi'leri de sevmem birde tekli sayılara anlayamadığım bir gıcıklık duyuyorum. Uyurken kafam yastığın altında olmalıdır(olmazsa uyuyamam ciddiyim:)), işte böyle tuhaf bir insanım şimdilik aklıma gelenler bunlar fakat bunlarla sınırlı olmayacak. 
Konuyu nasıl kapatacağımı bulamadım henüz acemiyim:), (kompozisyonumda zayıftı zaten).
Şimdilik hoşcakalın..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...