20160903

EKSİK MASAL

İki buçuk yıl sonra bir hastane koridorunda karşılaşacağımız aklıma gelmemişti açıkçası. Belirli miktarda karşılaşma ihtimallerimiz üzerine senaryolar yazıyordum, inkar etmiyorum. Yine de böyle bir sahneyi hiç düşünmemiştim. Onu daha çok, yanında biriyle göreceğimi düşünürdüm. Mutlu olduğu, sevdiği biriyle, gülerken. Güzel bir yerde, bir şeyler içerken belki. Beni görünce suratındaki gülümsemeyi yavaş yavaş kaybedeceğini hayal ettim. Hep hazırlıklı olanın ben olacağıma inandım. Önce ben onu görecektim, kendimi hazırlayacaktım, yavaşça yanına yaklaşacaktım. Sonra o beni görecekti ve hazırlıksız yakalanacaktı. Mimiklerinden hesap soracaktım, suratını inceleyecektim. Konuşmayı düşünmedim hatta hiç. Sadece uzun uzun bakacaktım.
Öyle olmadı.
Omzumda bir el hissettiğim gibi sağ tarafıma döndüm. Önce gözleriyle karşılaştık. Hissettiğim şeyi cereyanda kalan bir kapının sertçe kapanmasına benzetebilirim. Bitik bir halde çıktığım odadan, nefes almak için oturduğum yerde, sabit ama zoraki atan nabzımla, birden bire elektroşok verilmişe döndüm. Ben yutkunacak tükürük bulamazken, o diğer elindeki kahveyi uzatıp, sana kahve aldım, dedi. Elimi istemsizce uzatıp kahveyi aldım ama gözlerim hala ondaydı. Beni çok önce görmüş olmalıydı. Yoksa kahve alacak vakti nasıl bulacaktı. Hazırlıklıydı. Yavaşça yanıma oturup dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdı.
“Aynı ezgileri tekrarlayarak,
Burada bu ikindi sazlıklarında
Ne garip Federico adında olmak.”
Fısıltıyla söylediği bu üç dizeyi karnımdaki titreşimle, ağzından çıkan kelimelerin rüzgarını boynumdaki gıdıklanmayla derinden hissetmiştim. Sanki çok sevdiğim bir şarkıyı uzun zamandır dinlememişim ve melodisini duyduğumda özlediğimi fark etmişim gibi. Şimdi düşününce, keşke bir şeyler söyleyebilecek kadar kendimde olsaydım. Güçlü olsaydım. Bütün bir sahneyi onun oynamasına izin verdim. Kendimi suçlu hissediyorum. Ben tüm bunları ağır çekimde yaşarken, sen içeriden bana seslendin.
Beni bir kere daha kendimden kurtardın. 
İsmimi duyunca her şeyi zaman akışına oturtup silkelenmiş oldum. Neden orada olduğumu hatırladım. İçeri, yanına gelmek için kalktığımda da omzuma dokunduğu eliyle, kolumu tutup sanki geç kaldığı vedayı edercesine, özür dilerim, dedi. Karşılaşma senaryolarımızda kendime verdiğim rolün tek bir kısmını gerçekleştirebildim sanırım. Konuşmadım, sadece uzun uzun baktım. Üç hafta önce, seni hastaneden çıkartıp eve getirirken, bana iyi olup olmadığımı sorduğunda aynı sana yaptığım gibi. Sanki hasta olan benmişim gibi. Sanki bunu sorması gereken senmişsin gibi. Uzun sessiz bir bakışmadan sonra derin bir nefes alıp, soruna cevabı kendin vermiştin bir bakıma.
Sonbaharı ve toprak kokusunu özledim.

20160804

Çok güldük, kesin başımıza bir iş gelecek!



Mutlu olduğum her şey bitecek diye korkuyorum.
Çok lezzetli bir yemek yerken, doymaktan korkuyorum mesela. O çok sevdiğim şarkı radyoda çıkınca bitecek diye huzursuzlanıyorum. Sevgilimin dizine yatıp, film izlerken; ayrıldığımız zaman ne yaparım diye kara kara düşünüyorum. Sevdiğim insanların öleceklerini düşünüp ağlamaya başlıyorum. Cuma günü, pazartesi gelecek diye mutsuz oluyorum. Arkadaşlarımla eğlenirken, ya hepsi benden önce uyursa diye telaşlanıyorum. Ve daha binlerce şey.
Çok uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla geçenlerde yemeğe çıktık. ‘Ne güzel, artık çok mutlusun’ dedi bana. O lafı duyar duymaz, ayak parmaklarımdan saç telime kadar irkildim. İnanılmaz bir korku sardı bedenimi. Bir anda kafamın içinde ‘Kesin kötü bir şey olacak’ diye geçti. Mutlu olduğunu anlayamama diye bir olay var. Ve ben mutlu olup olmadığımı anlamıyorum. Bunu fark ettiğimden beri de sürekli kendime, ‘Mutlu muyum lan acaba?’ diye sorup sorup duruyorum. Yemek yapmayı seviyorum mesela, yemek yaparken ‘Şu an mutlu muyum, bence mutluyum ya, mutluyum tabii’ diye telkinler verip; ardından ‘Ya beğenmezlerse yaptığımı, içine o kadar soğan atmasa mıydım, ya offf neden atarsın di mi!’ diye kızmaya başlıyorum. Anı yaşama olayını zaten hiç anlamamışımdır. Ben böyle sürekli duygularımı sorgularken, kötü anlarımda kendimi daha rahat hissettiğimi fark ettim. O sevdiğim şarkı radyoda çıkınca ani bir sevinç, sonrasında bitecek kaygısıyla şarkıdan bir şey anlayamama; bittiği zaman ise ‘ben demiştim’ hissi. O ben demiştim hissinin bende yarattığı derin bir oh çekiş. Ya da dolapta çikolatalı pasta var... O pasta mutlaka bitecek! O pasta oradayken hiç mutlu değilim. Bittiği zaman ise, kafamın içinden çıkıp gittiği için, yine aynı o derin bir oh çekiş. Mazoşist miyim neyim diye aldı beni bir düşünce. Ayrılık aşamalarında da mesela, bir acı çekiyorum Allah Allah. İlişkideyken de sürekli o acı çekişi düşünüyorum. Acı çekmek, acıyı beklemekten daha korkutucu geldiği için ise, kaçıyorum. Şey gibi, tam yatağa yatıyorum uyumaya hazırlanırken salondan tıkır tıkır ses geliyor. Yattığım yerden, hırsız mı üç harfliler mi diye düşünürken deli oluyorum. Oysa kalkıp baksam, belki kedi köpek çıkacak. Onun yerine saklanıp, hırsızın beni nasıl öldüreceğini düşünüyorum. Aslında bu bir kaygı bozukluğu, bunun için bir doktora falan gitmek en mantıklısı. Ama etrafımda kimle konuştuysam, o aynı korkuları yaşadığını görünce, kendi kendime bunu aşabileceğimi düşündüm. İlk aşama zaten bunu kabullenmek oldu. O bitince olan rahatlığımın nedenini bulmaya çalıştım. Ne zaman paniğe kapılsam, bitecek diye telaşlanmaya başlasam, hemen iyi düşünmeye kendimi adapte ettim. Bu açıkçası biraz zor oldu. ‘Hayır, bu ilişki bitmeyecek, her şey daha da güzel olacak’ demeye başlar başlamaz, ‘Ne zaman güzel oldu, şimdi bunu dedim ya kesin daha kötü olur’ diye içimden diğer ses konuşmaya başladı. İç sesim, birken iki oldu yani. Kaçmak yerine yüzleşmeyi tercih ettim. Aklıma kötü bir şey geldiği zaman, uyumak, alkol içmek ya da onu düşünmemek için Instagram’a bakmak yerine, çözüm yolu bulmaya çalıştım. Gerçekten neden zevk alıp, almadığımın listesini çıkarttım. Bazı şeyleri sırf millette gördüm diye yapıyormuşum. Onları eledim gitti. Şu olumlamalar falan bana hikaye gibi gelirdi. Denemekten ne kaybederim diyerek, telefonumun ekranına, ‘Çok mutluyum!’ yazdım. Sabahları gülümseyerek, ‘Bugün harika geçecek!’ diye uyanmaya başladım. Şimdilik iyi gidiyor. Korkularımdan tam arınsam, ‘anda kalma’ durumuna da gireceğim. Bence az kaldı, bekle beni ‘şu an’ ben geliyorum, az kaldı!

20150822

KARDEŞ PAYI İZLERKEN AĞLAMAK...

tecrübe etmekten yıldığım acı türü aşk acisi. sırf ilk seferinden sonra daha fazla acı çekmemek için yine aşık oldum, sonra onu unutmak için, sonra hadi bir şans daha. sonsuz bir loopa girdi. eternal sunshine of the spotless mind'daki joel* gibi ayran gönüllü oldum, sevdim sevildim. ama hiç biri mi mutlu sona ulaşmaz; kalp değil yapboz tahtası mübarek.

olmuyor ne yaparsam yapayım mutlu son gelmiyor. artık sevmekten, sevilmekten, unutmaktan, unutulmaktan, tanışmaktan, tanışılmaktan, yanılmaktan, yanıltmaktan, umut etmekten, hayal kırıklığına uğramaktan yoruldum. hayatında niye biri yok diye soran insanlara her defasında açıklama yapmaya çalışmaktan da yoruldum. olmuyor işte, kumarda kazandıysam demek...

ha bir de sırf gönül eğlendirmek için insana yaklaşan kimseler, nesliniz tükensin inşallah... yok ben o ilk aşk acısında bırakacaktım, hata yaptım...

20150108

Sonra...

...Sonra ne oluyor biliyor musun? Götünün donduğu bir ocak akşamında, sakin sakin evine yürürken onun parfümü çalınıyor burnuna. Dönüp bakakalıyorsun yanından geçen çocuğa, senin çocukla alakası yok ama izliyorsun yine de, uzun bir süre...

Bambaşka şehirlerde, bambaşka hayatlar yaşarken; bir de zaman geçmişken üzerinden, hala gözlerin dolduğu için daha da doluyor gözlerin sonra...


Sonra söyleniyorsun kendi kendine bir gece yarısı, elinde sigara, bardağında kahve: “Sıkmayın arkadaşım şu parfümü... sıkmayın.” 

20141204

KENDİNİ SEVMEK

Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın.  İçindeki hayatın dalgınlığı bu. Ve bir de seni çevreleyen hayatın  dalgınlığı: Yunuslar, ormanlar, denizler, dağlar, ırmaklar…
Kardeşinin düştüğü yere sakın düşme; bir insana üzüleceğine, dünyada 6 milyar insanın yaşadığını düşün.
Hem sonra, yalnız yaşamak o kadar da kötü bir şey değil. Örneğin bana  tek başıma yaşamak iyi geliyor. Ne yapmak istediğime tek başıma karar  verebiliyorum ve yalnızlığım sayesinde kendimi tanımayı öğrendim ki,  yaşamak için bu çok önemli.
Babanın 70 yaşına gelince kendini yaşlı hissettiği için düştüğü yere  düşme. Baban Musa’nın 80 yaşında bir kavme rehberlik ettiğini,  Rubinstein’ın 90’ında Chopin’i yorumladığını unuttu.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın. O nedenle de bir şeyler  yitirdiğini sanıyorsun. Oysa imkansız bir şey bu, çünkü sahip olduğun  her şey sana verildi. Başındaki tek saç kılını bile kendin uzatmadın, o  nedenle hiçbir şeyinin sahibi değilsin. Üstelik hayat senden bir şeyler  alıp götürmüyor, seni bir şeylerden kurtarıyor. Daha yükseklere  uçabilmen, mükemmelliğe ulaşabilmen için seni hafifletiyor. Beşikten  mezara kadar hep okuldayız ve senin sorun dediklerin aslında gördüğümüz  dersler.
Hayır, kimseyi yitirmedin; ölen sadece bizden biraz önce gitti, çünkü orada hepimiz buluşacağız. Üstelik,  sevginin en güzel yanı, hep kalbinde olması. Kim İsa’nın öldüğünü  söyleyebilir? Ölüm yok, sadece taşınmak var. Ve öte tarafta seni harika  insanlar bekliyor: Gandi, Michael Ange, Walt Whitman, Aziz Augustin,  Teresa Ana, babaannen, deden ve de yoksulluğun insanı sevgiye daha da  yaklaştırdığına, çünkü paranın insanı birçok şeyden uzaklaştırdığına ve  bizleri birbirimizden kuşkulanır hale getirdiğine inanan annem.
Sadece sevdiğini yap, mutlu olduğunu göreceksin. Sevdiğini yapan  başarmaya mahkumdur. O başarı da vakti saati gelince ortaya çıkacaktır,  çünkü orada olması gerektiği an kendiliğinden orada olacaktır. Hiçbir  zaman zorunluluktan ya da uzlaşmak adına yapma; sadece sevgi için yap. O  zaman keyif içinde yaşayacaksın ve o keyifle her şey mümkün olacak. Ve  de hiç çaba harcamayacaksın. Çünkü hayatın doğal gücü seni harekete  geçirecek. 
Üstelik mutluluk bir hak değil görevdir; çünkü sen mutsuz olursan, seni  sevenleri de üzeceksin. Unutma, yaşamak için yeteneği ve cesareti  olmayan bir kişi, bir tek kişi, 6 milyon insanı öldürttü.
Sevinmek için o kadar çok fırsat var ve dünyadaki yolculuğumuz o kadar  kısa ki, acı çekmek zaman kaybından başka bir şey değil. Kışın karı,  baharın çiçekleri, Perugia çikolatası, Fransız baget ekmeği, Meksika  takosu, Şili şarabı, denizler, dereler, Brezilya’nın futbolu, Binbir  Gece Masalları, İlahi Komedya, Don Kişot, Pedro Paramo, Manzanero’nun  bolerosu, Whitman’ın şiirleri, Mahler’in, Mozart’ın, Chopin’in,  Bethooven’in müzikleri, Caravaggio’nun, Rembrandt’ın, Velasquez’in,  Picasso’nun ve Tamayo’nun tabloları… Yaşama sevinci veren o kadar çok  şey bulabilirsin ki.
Ve kansere ya da AIDS’e yakalanırsan ortaya iki sonuç çıkabilir ki ikisi  de geçerlidir: O kazanırsa, seni acıkarak, üşüyerek, uykusu gelerek,  ‘Canım çekti, haklıyım, şüphelerim var’ gibi vıdı vıdılarıyla sana  eziyet çektiren bedeninden kurtarır. Yok, sen kazanırsan, daha  alçakgönüllü, daha müteşekkir olursun ve bu da seni kolayca mutlu eder.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece şaşkınsın. Sana ihtiyacı olan çocuğa  yardım et ki, o çocuk da oğlunun yol arkadaşı olsun. Yaşlılara yardım et  ki, sen yaşlandığında gençler de sana yardım etsinler. Ölçüsüz ver;  göreceksin, karşılığında sen de ölçüsüz alacaksın.
Sevginin objesine hatta sevginin kendisine dönüşecek kadar sev. Ve  birkaç cinayetin ve birkaç intiharın dengeni bozmasına izin verme; iyi  çoğunluktadır ama sessiz olduğu için fark edilmez. Bir bomba bir  okşamadan daha çok gürültü çıkarır ama her bomba için hayatı besleyen  milyonlarca okşama vardır.

20141118

Bilmediğim Bursa

Gözlerim Bursa'da, kulağımda müzik, tenimde hafif esinti… Koca şehri uzaktan seyrediyorum. Evet uzaktan, sanki korkuyormuş gibi ona yaklaşmaya, sokaklarına karışmaya, binaların arasında dolaşmaya; yani yabancı biri görse öyle sanır. Biraz ürkek bakışlarım, biraz anlamsız, rastgele.. Biraz Bursa bana yabancı, biraz ben Bursa'ya… Sanki Gözlerimdeki manzara, benim bildiğim Bursa değil bu gece.
Nasıl da hayatımın tümü olmuş, gecelerime gün gibi doğmuş, eksik yanıma bütün olmuş..
Eksik demişken, biraz eksiğim galiba bu gece, bir yanım uzakmışçasına, her geçen an sanki hoyratça harcanıyormuşçasına.. O koku, o gülüş, o bakış… Özledim galiba. Kahvemin tadı bile daha acı eskiye göre – belki de bu sadece kahvesini biraz fazla koyduğum içindir. Ben bu geceyi şahane bir cümle ile kapattım biliyorum güzel geçecek. ''Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsün gülistan olursun, diken düşünürsün dikenlik olursun.''  Hz. Mevlana
Yine de.................

20141105

Ne Kadar Güzel Başlarsa Başlasın, Hep Sonunu Hatırlayacaksın

O gece İbo'nun söylediği şeyi düşündüm durdum. Artık Bonus olmayacaktı bende aşık olacak, bana sahip çıkacak başka birini düşünmeye başladım. Allahım yarabbim bonusla hep göt göte olunca sınıfımdaki erkeklerin adını bile hatırlayamadım o derece körelmişim! Dedim sabaha bırak bu işi kantinde birilerini göz hapsine alırsın nasılsa da bi fikrin olur.

Neyse kalktım hazırlandım, bugün yeni birini bulacaktım özendim biraz. Yurttan çıkacakken bir baktım bonus elinde valiziyle geliyor! Kaydını dondurmaya falan geldi sanırım dedim ama elinde valiz vardı! Orospu çocuğu kesin kayıt illetini hallettikten sonra tatil yapmaya geçecekti! Domuz!
Olduğum yerde kalmışım öyle farkında bile değilim. Hayvan gibi cüssesiyle yanımda bitti. 'Seni özlemişim' dedi. Bende 'bende' dedim ve elimi tuttu yurda girdik kantinde oturduk. Sanki hiç birşey olmamışta hiç ayrılmamışız gibiydik. Napim yani zaten seviyordum şimdi git birini bul, tanı bilmem ne ölüm geliyordu bana. Sonuçta bana geri dönmüştü daha ne isterim? Okulu bırakacakmış ama babası izin vermemişmiş oda geri gelmek zorunda kalmış bilmem neymiş bla bla bla. Derken o ayrılmamızdan sonra kırk beş kere ayrılıp barıştık. Beni aldattığını bile öğrendim ama seviyordum affettim. Ben affettikçe o daha da sapıttı. Her dediğini yaptım, başlardaki halimize dönelim istedim ama bir türlü olmadı ve okulda ilk senemizi bitirmiştik. Herkes yavaş yavaş memleketlerine dönüyordu ve 3 ay bonusu göremeyecektim tabi ki o üç ayı kendime zehir ettim. Tabii ki okul bitince yine ayıldı benden ve yine tek bir mesaj bile atmadı piç! Sevgim nefrete dönüşmüştü. Adeta kullanıyordu beni sırf Allahın Aksekisinde yalnız kalmamak için ve bütün bunları bilmeme rağmen belki öyle değildir bi sıkıntısı vardır, arayamamıştır, bensiz yapamaz o, arar falan diye kendimi kandırmaya hergün devam ettim ettim durdum! Bir an önce okul açılsın da bende bonusuma kavuşayım, nasılsa beni görünce dayanamaz ne kadar eşşek yaraklı olduğunu anlar diye hayallere kapıldım. Kapımda deli divane olacaktı, bir sürü yeni açık seçik kıyafetler aldım kıskançlıktan ölsün diye. Hergün beni görünce çılgına dönecekti. 

Öküz hergün ne giydiğimi kontrol ediyordu, beğenmezse ya da açık dar bulursa yukarı odama yollayıp değiştiriyordum sike sike. Yine öyle bi gün  ayrılmadan evvel yaza adım atarken bunun dersi öğlen sıralarında başlıyordu, bende sabah bıt bıt gidiyorum okula. Uyanmış bu hayvan mesaj attı, okula geçmeden camımın oraya gel bakayım ne giydin diye. Bende kantinde arkadaşlarla lak lak yaparız diye on beş dakka erken çıkmıştım. Delirdi bu tabi bilmiyomuymuşum o onay vermeden dışarı çıkamıcağımı, kıyafetimi onaylaması gerektiğini bla bla bla. Geçtim oturdum arkadaşların yanına bu hayvan çıktı geldi, ne giymişim görmeye. Bende şort mort giymiştim anacım Antalyanın o cehennem sıcağında ne giyecem başka. Çekti kolumdan, okulun az ilerisinde sessiz sakin bi yer vardı gittik oraya beni çekiştiriyor bi yandan ve bende sinir oldum gitmek istemiyorum. Bu ne halmiş, orospu gibiymişim, hemen gidip pantolon giyecekmişim falan filan. İnatlaştım sonra daldı bu bana. Bi sevgiliden de dayak yemiş oldum. Hemde ne dayak aman yarabbim bu hayvanda nasıl bi güç var böyle. Ağzım yüzüm yer değiştirdi, sinirden gay bulup tecavüz ettircem piçe bana vururken bir yandan da bunların hayalini kuruyorum. İnsan içine çıkacak hal kalmayınca gittik yurda çıktım odama. Sinirden ağlıyorum ama nasıl öyle böyle değil, filmlerdeki gibi elime geçeni atıyorum oraya buraya. Bana lazım olanlara denk getirmemeye çalışıyorum, napim yani sonra da salak gibi bunu niye kırdım diye kendi kendimi yemek var sonrasında. Aklıma cinlik geldi, kalktım değiştirdim üstümü, kanayan burnumu temizledim bi güzel. Yanıma lazım olacak şeyleri de aldım. Telefonumu masaya bıraktım çektim gittim manavgata. Ortadan bi süre kaybolayım dedim. Ölsün meraktan da anladın değerimi diye! Annemi de aramıştım 'yurt müdürü seni ararsa ben manavgatta arkadaşta kalcam telimi unutmuşum arayamadım onu, sen haberim var de kapat' diye salladım bişeyler. Onunda sikinde değilim zaten, tamam diyip kapattı suratıma. Lan bi merak et, bişey yap. Yemin ediyorum ölsem en son o duyacak ya!!! Neyse gittim bi sinema ısmarladım kendime, hangi filmdi hatırlamıyorum hatta izlediğimi bile hatırlamıyorum sırf zaman geçsin diye geçmiştim öyle. Sonra yine kendime yemek ısmarladım, dondurma ısmarladım. Saatte baya geç olmuş, kimsenin numarası da yok napcam falan diye düşünürken en iyisi Sideye gideyim hep gittiğimiz pansiyonda yatıp zıbarayım. Neyse gittim pansiyona, adam da gide gele tanıyordu artık beni. Verdi en fiyakalı odayı geçtim yattım yorgunluktan hayal bile kuramadım düşünün artık ne kadar yorulmuşum. Az beleş dayak yememişim! Sabah olabildiğince geç kalkmak istedim ama uyuyamadım. İndim aşağıya bişeyler yiyim diye. Allahım o karşıdaki bonus mu bana mı öyle geliyor? Erkeğim atacağım her adımı nasılda biliyor. Geldi tabi bu yanıma, kızlar vermiş telefonumu verdi buda elime. Ne bok yemeye çalışıyomuşmuşum, derdim neymişmiş, onu hiç düşünmüyormuşmuşum, herşey benim iyiliğim içinmişmiş falan falan anlatıyor birşeyler. O an içimden tek geçen hayatım boyunca istediğim, 10 çıktığımın toplamı bu çocukta vardı. Dayak yemek bile hoşuma gitmişti. Haketmiştim ben! Tabi ki bu son dayağım olmamıştı, daha nicesini yemiştim afiyetle!

20141101

Mazi Bende Bir Yara!

Bonus'la ilk üç dört ay herşey gayet sıradandı. Her gün göt göte olmanın verdiği alışkanlık vardı. Her okul molasında sınıfıma gelir, yanıma otururdu moladan sonra kalkar giderdi ya da her mola da buluşur kantinde olurduk. 

Arkadaşlarımdan kimse bonusla olmamı istemiyordu. Herkes birşeyler söylüyordu ama kör kütük aşıktım kimseyi sikime bile takmıyordum. Side'ye gittiğimiz arkadaşlarımızla bile konuşmuyor, benim de konuşmamı istemiyordu. Dünya bir yana bonus bir yanaydı. O ne diyorsa doğruydu ona uymalıydım. Sanki daha önce hiç aşık olmamış gibiydim. Benimle sürekli ilgileniyor, yanımda yokken mesajlaşmama süremiz (uyumuyorsak tabii) en fazla on dakikaydı. Odama çıkar çıkmaz özlüyordum ve zaten daha merdivenlerdeyken mesajı düşüyordu telefonuma. Onun da hep benim hissettiklerimi hissettiğini sandım. Abi bir insan sevmese neden bu kadar ilgilensindiki? Adeta gözüme perde inmişti.

Okul on beş gün sömestır tatiline girdiğinde bu piç, bu allahın hıyarı, siktiminin beyinsizi ben daha otobüsteyken ayrılmak istediğini yazmıştı. Çıldırmıştım. Nasıl olabilirdi? Benden nasıl ayrılabilirdi? Bensiz ölmesi lazımken nasıl yapabilirdi bunu? Kafamda bin tane soruyu cevaplamaya çalışırken tüm yol boyunca tek yaptığım ağlamak oldu yemin ederim ve onlarca mesajı yazıp gönderemeden sildim. Sonra da cevap vermememin daha doğru olacağını düşündüm.  O on beş gün bana zehir oldu. Evden çıkmadım, annaneme ziyarete bile gitmedim ve artık kalktı o haliyle beni görmeye gelmişti kadıncağız. Bir de bunun mahcubiyeti olunca daha da ağlamıştım o gece. Aklımda fikrimde sadece o vardı ve tek bir mesaj bile yazmadı o günden sonra. Tek düşündüğüm okula geri döndüğümüzde onu görmeye nasıl dayanacağımdı.

O sene Issız adam sinemalardaydı ve bir arkadaşımla seyretmeye gitmiştik. Tam da üstüne gelmişti. Film boyunca ağladım. Ağlanması gereken sahne herkes gibi düşünüyordum bende ve kesinlikle son on dakikasıydı ama yanımdaki arkadaşıma belli etmeden saklayarak adeta geberiyordum yan tarafta! Sanki karşımda babamı kesiyorlardı! öyle feryad ediyordum, böğürüyordum içime içime. Neyse sonunda tatil bitti de nihayet okula geri döndüm. Gözlerim her yerde bonusu arıyor, birkaç gün geçti hala yok. O bir kaç gün sınıfının önünden ikiyüz elli kere geçtim. Yok. Yok. Yok! Çıldıracaktım! Gururumdan kimseye de soramıyordum nerede olduğunu. Sonra sikerim dedim nerde bu çocuk sor birine. Sınıfından bonusu sevmeyen ibo diye birini çektim kenara dedim 'bonus nerede?' Çocuğun söyledikleri karşısında beynim uyuşuyordu artık söylediklerini bile algılayamıyordum! Üçüzlerimin babası okulu bırakmış haftaya kaydını dondurmaya gelecekmiş. Ben şimdi kime aşık olacaktım? Bonusla adım çıkmış kimse bakmazdı da bana offf Allahım offfffff! 

20141030

Bir Parmak Bal Sürdün Ağzıma, Sonra Tıkadın Biberli Turşuyu!

Olay: Bir doğum günü
Doğan: Ayşegül
Olay Günü: 07 Haziran 2014
Olay Saati: 23.00 Civarı
Olayda Bulunan Şahıslar: Ayşegül (doğum günü olan), Gülderen (ablası), Müge (kuzeni), Emre (kuzeni), Elif (emrenin kız arkadaşı), Özlem (ayşegülle liseden arkadaşımızmış hatırlamıyorum hala), Cengiz (özlemin erkek arkadaşı), Mehmet (?), Sinem (arkadaşımız), Ve ben (pınar).

Güya eskileri geride bırakıp, kendime yeni bir hayat çizecektim peheyyy... Aylardır depresyon ayağına gecelerin kadını gibi olmuştum! Neyse asıl başka şey anlatacağım, olaydan sapmayayım. 

Şimdi bu doğum günü şeysi için kızlar olarak Canım'ın (Ayşegül) evinde toplaştık. Zaten önceden gideceğimiz mekanın rezervasyon olayını biri halletmiş, hangisiydi hala bilmem çok da gerekli değil. İşte evde giyinip süslenip mekanda yakışıklı çocuk radarlarımı açacaktım tabi. Sene olmuş hayatımda biri olmayalı, hep sap hep sap olmuyor yani. Olaya acil çözüm bulmalı!

Canım, Canımın ablası, ben, sinem mekanın kapıdayız. Yoldayken denk geldiğimiz diğer arkadaşlarda arabayı park edip geldiler yanımıza. Geldiler gelmesine de benim radarlardan da sinyal geldi, öyle böyle değil. Dakka bir gol bir! Sütun gibi yakışıklı, kusursuz biri de aralarından ben burdayım gibilerinden gülümseyerek yaklaşıyordu esmerim(Mehmet). Resmen gözüm dönmüştü, gülüşüne içimin yağları eridi eridi eridi. Allahım n'olur hemen bu çocukla tanışalım, evlenelim, tenimiz uysun, maaşı iyi olsun, hemen çocuk yapalım, düğün fotolarımı eski manitama yollayayım, ne olur Allahım, lütfen Allahım, gözünün yağını yiyim Allahım, yap bana bi kıyak diye dualara başladım. Neyse gelen arkadaşlarla tanışma faslı falan derken gözlerimi esmerimden ayırmadan geçtik oturduk bize ayrılan masaya. Bana düşen yer de çocuğun baya karşı çaprazı falan. Nasıl konuşcaz ilerleyecek bu iş falan diye düşünürken gözlerimle çocuğu yedim yedim durdum. Yanıma gelip 'sevişelim mi?' dese, 'Tamammmm' diyeceğim öyle malaklaştım. Neyse pastaydı, danstı, oydu, buydu derken, fazla detayla da kafa sikmeden kafamı çevirdim biz zıplarken benim esmer masada tek kalmış. Hiç durur muyum gittim yanına bıt bıt. Öyle yirmi dakka falan bekledim iki laf etsin ama yok! Ay dedim bu da mal çıktı, sikine takmıyo beni derken hangimiz önce davrandı hatırlamıyorum ama muhabbete başladık. İş, güç, oydu buydu klasik şeyler. Foto moto çekinmiştik işte onları ona atarmıymışım diye sordu. Sonra aldık numaraları bahaneyle, fotoları da gönderdim bi güzel. İnsta.dan falan takipleştik. Dedim artık kaçarı yok benim olacak bu çocuk! 

Gece bitti, saat bilmem kaç olmuş bende Canımlarda kalacaktım. Dağılma vakti ama elimi böğrüme vura vura ağlayacaktım. Hiç gitmek istemiyordum. Neyse dedim öküz değilse evlere geçince bi yazar eder diye teselli ettim kendimi. Neyse geçtik eve üst baş değiştirdik. Telefonun başında çaresiz beklemeye başladım şarkıdaki gibi. Canım ve ablasıyla da esmerin dedikodusunu yapıyoruz yazacak mı edecek mi diye. Nasıl geberdiğimi falan anlatıyorum ama onlarda hakara kikiri gülüyorlar halime. E haklılar ben olsam bende gülerdim.:) Umudumun bittiği bir anda Whatsapp bildirimi geldi ve tabii ki gözlerim yerinden fırlayacaktı. Neyse yazmış mıy mıy bişeyler. Bu arada Canım'a bunun yaşını sormuştum ama benden bir iki yaş küçük olabileceğini net bilmediğini söylemişti. Moralim bozulmuştu o kaptan mağara adamı nasıl benden küçük olabilirdi? 

Yazışmaya devam ederken tabii ki ertesi gün içinde buluşma olayını da teklif etmişti ama ben buna yaşının kaç olduğunu buluşma muhabbeti geçtikten önce mi, sonra mı konuştuğumuzu kuran musap çarpsın ki hatırlamıyorum!! Veee benden dört yaş küçük çıktı kaptan mağara adamı!! Ölmek istedim, yokolmak istedim!! Allahım madem benim olmucaktı bu çocuk, neden bizi tanıştırdın?:( 
Neyse dedim yapacak bir şey yok zaten yarında görüşeceğiz bizden bi bok olmayacağını falan anlatırım arkadaş kalır kafamız rahat eder diye anlatırım olayı.. Neyse sonra Canım yazmış buna gel kahve içelim bilmem ne diye. Saatte sabaha karşı bişeyler. Çıktı geldi bu, benim surat beş karış! Çocuğun her zerresini inceliyorum, lan harbiden çocuğun yüzü ufak gösteriyormuş, bütün gece başka bir yerine bakmışım gibi nasıl dikkatimi çekmemiş bu detay anlamadım. Zaten diğerleri de bizi yalnız bırakma bahaneleriyle yatmaya gitmişlerdi. Öyle birbirimize ayıp olmasın diye konuştuk ettik, gitti bu. Bende sinirimden kendimi sikecektim, döndüm durdum zar zor uyumuşum kafamda ertesi günü konuşmanın planını hazırladıktan sonra.. Neyse öğlen olmuş kalktım gittim eve miss gibi. Duş aldım. Buluşmaya da daha çok var diye az kestireyim dedim. Sonra uyandım baktım anca hazırlanırım bu arada mesaj atayım nerede buluşup edecez diye. Yazdım bıt bıt. Bu gerizekalı, bu sünepe, bu beyinsiz yaş muhabbetine 'akşam rengimizi belli ettik' görüşmeyelim gibilerinden birşeyler yazmış! Ayak parmaklarını kerpetenle kesip çocuğun götüne sokmak istedim! Bir yutkundum, sanırım rengim değişti, gözlerim doldu. Allahım keşke ölsem ya, keşke kafama bi göktaşı düşse! Ulan bunları yüzyüze gelince ben söyleyecektim, o kadar sözleştik ayıp olmasın dedim gelmiş ne yazmış. Biz bilmiyorduk sanki!! Ay dedim bir daha tövbeler olsun..  
Sana sümüğümü sürmem öküz!

20141028

Bazen Hayret Ediyorum Kendime

Olurum dedim demesine de allahım nasıl utanıyorum, nasıl? Ağzım dilim kurudu, nefesimi bile idareli kullanıyorum! Neyse dedik birkaç saat uyuyalım diye döndük pansiyona, odalarımıza geçtik.

Beni bir korku sardı! Lütfen o teklifi kafası iyi diye yapmış olmasın canım allahım! Lütfen yarın eski odun haline dönmesin! Ne yaptığını biliyor olsun! Kızları uyandırıp olup biteni anlatsam şimdi güzelim uykularını bölmekte olmazdı! Bir yandan bunları düşünürken yorgunluktan sızmış kalmışım. Öğlene doğru Ankaralı kafamı sikmeye başladı! Uyan hadiymiş, açlıktan ölüyormuş, hepsi kalkmışmış, ben daha giyinecekmişmişim. 'Rahat bırak gelmeyeceğim' dedim sonra az ısrar eder de söylene söylene kalkarım dedim ama çıktı gitti orospu! Bende odada kaldım piç gibi! Lan kızın da suçu yok asıl kızdığım bonus nerelerde? Telefonuma bakıyorum ne cevapsız var ne de mesaj! Aha dedim sıçtım ben bu defa! Kesin hatırlamıyor sabaha karşı söylediklerini. Bu kez oturdum gerçekten ağlamaya başladım, soyundum ağır haraketlerle duşa girdim ağlamaya devam ettim. Kursağımda kaldı resmen. Lan yoksa rüyamı gördüm ben? Olayları bir bir canlandırdım gözümde hayır rüya değilmiş çok şükür. Tam da şizofren miyim diye düşünmeye başlayacaktım.

Çıktım duştan kurulandım, giyindim, az makyaj, saç topla tamam. Aldım bir güzel valizi önüme, burda kalmamın alemi yoktu. Gerçi akşam dönecektik hep birlikte ama bonusu görmek istemiyordum. Pezevenk belki de ballandıra ballandıra benle nasıl oynadığını anlatıyordu herkese! Herkes gülüşüyordur nasıl salak olduğumu konuşuyorlardı kesin! 

Gitmek için hazırdım! Herkes çıkalı iki saat olmuş merak edip biri bile aramamıştı. Kendimi fazlalık gibi hissettim hemen terketmeliydim burayı, kimseye görünmeden! Kapıya doğru geçecekken, kapı tıklandı yüreğim olduğu yerden çıktı gitti! Kim bu kızlar mı acaba dedim. Hemen çantamı ve valizi attım bir kenara. Açtım kapıyı ve karşımda pezevenk bonus vardı! Çok şükür aklına gelmiştim. 'Bizimkilerle  gitmemişin, hazırsan bizde birşeyler yiyelim mi aşkım' dedi. 'Sen neredeydin?' diye sordum. Yeni kalkmışmış, duş almışmış, odada kimse olmayınca arkadaşlardan birini aramışmış ve benim onlarla olmadığımı öğrenmişmiş. Kendi kendime kurduğum herşeyi unutuverdim hemencecik ve bana aşkım demişti boru mu? Aldım çantamı tekrar aldı elimi eline ve öyle gittik önce kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan kastım da simit ve çay. Öğrenciyiz para ne gezer?:) Ama yediğim en güzel simitti sanırım. Bu hayvan da üç tane falan yedi. Evlenince nasıl doyurcam bunu diye düşünmeye başladım! neyse aramızda olanlardan henüz bizimkilerin haberi yoktu. Plaja geçtik el ele göz göze bizimkileri bulduk. Bizi gördüklerinde bir şaşırmalar, ohalar, ne zamanlar, nasıllar, sorular havada uçuştu. İşte yeni ilişkilerde en tiksindiğim kısım buydu. Abi bi nefes al ya, zaten körpeciğiz, alışmaya çalışıyoruz, bizim de beyin şokta! Senin şokunla mı uğraşacam? Bi siktirin gidin ya! Daha bunun yurdu var, okulu var. Herkes aynı soruyu soracak ve çok zor bir hafta geçirecektim sanırım. İşte küçük yerde olmanın dezavantajını yaşamaya başlayacaktım ister istemez. 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...